Daha önce nereye, nerelere temas ettiğini bilmediğim
ince-bükümlü birkaç bacağıyla birlikte, vücudumun her noktasına iniş yapmaya
kalktığında aynı işlemi tekdüzelikle tahminime göre binlerce kez yapması
gereken; buna alışık olmadığını iddia edemem, zira gecenin muhtelif
vakitlerinde sayısı binleri bulmasa bile on’lu sayılarda seyrediyordur konup
kalkması; ve her seferinde vücut ölçüleri beden boyutumla kıyaslandığında
aradaki mesafenin ,devede kulak, tarzı atasözü-deyimlerden örnek alabileceğim
tanımlarla “kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış” –al sana bir atasözü
daha- gibi midemi bulandıran davranışı sergileyeceğini düşündüğüm küçücük
burnunu, benim burun diye varsaydığım iğnesini kol-bacak-kafa-ayak-el
uzuvlarımdan kendi arazisiymişçesine istediği gibi daldırıp çıkararak,
iğrenç-rezil-şişik-ve-kırmızı-ve-insanı-uykusundan-edecek-kadar-çok-kaşındıran
ve saat kaç olursa olsun uyuma kararlılığını tersyüz ederek kendisini yok
ettirmeden uyutmama yemini ettien sivrisineği, hem uykulu olduğu için hem de
gecenin bir yarısı aniden açılan ışığa alışmaya çalışan kısık gözlerle, duvar
desenlerinin arasına veya bir rafa veyahut masaya belki koltuk hiç olmazsa
gardıroba; ezcümle ne olursa olsun saklandığı delikten çıkartıp öldürmek üzere,
henüz yeni yeni kendine gelen gözlerimi görebildiğim her alanda
gezdiriyordum...
Tıpkı rüyamda;
Annemin “Öldür!” sayıklamalarını duyar duymaz ebeveyn
odasına meyledip, çocukluğumdan kalma anne ve babayı yekvücut görme
manzarasının tekrarıyla karşılaşma korkusuyla; kapıyı açar açmaz dışarı
fırlayan bir sineğin yarattığı ürperti nedeniyle aniden kapıya uyguladığım itme
kuvvetinin duvara toslatmasının akabinde çıkan gürültüden rahatsız olan
ebevenylerimin sese sadece yataklarında dönerek tepki verişlerini izleyip,
önceki kaygımdan sıyrılmanın mutluluğu ve kapının tamamen açılışıyla duyulan
vızıltıdan bir ordunun annemin ve babanın vücuduna hücum edişlerinden sonra
annemin gayriihtiyari rüyasında ve rüyasına farkında olmadığı gerçeklik
dünyasına uygun “öldür!” emrini yerine getirmek için, çift kişilik geniş yatak
takımı, ebeveynlerin ayrı ayrı kıyafetlerini yerleştirdiği geniş giysi dolabı,
makyaj masası, başuçlarında duran iki etajer ve ebeveyn banyosuna uzanan
koridorun yer aldığı odaya, onları uyandırmamak üzere parmak uçlarında ağır
ağır gir...dim.
Odanın ışığını açmamla annemin “kapat!” emrinin gelişi
arasında saniye bile sayamadım. “iyi de anne karanlıkta öldüremem” dedim belli
belirsiz, kendim üzerinden anneme.
Annemi uyandıramazdım, uyansaydı bile gecenin bir vakti bu
yaşımda annemlerin odasına annemin “öldür!” sesini duyduğum için girdiğimi
açıklayamadım.
Bu arada annemden sinek veya sineklerin saldırıya geçtiği
anlamını çıkardığım öldür’me emri yinelendi, kulağımın dibindeki vızıldamaya
tepki vermek üzere elimle rüzgar çıkardığım anda. Bana da saldırılaryordu-lar
sinekler; babadan ses gelmediği anda tekrarlanıyordu emirler “ölüm” “ölüm”
diye.
“Karanlıkta nasıl onları öldürebilirim anne” dedim bu kez
doğrudan ona, cevap vermedi ben de ışık kaynağı olarak odama gidip elime bir
fener geçirip döndüm olay mahaline. Feneri açtım ve her şey artık daha netti:
geçiş yatakta anne ve babamın ayrı köşelerde konuşlandığı, babamın sırt üstü
annemin yüzüstü yattığı, saçlarının yüzünü kapattığı gibi yaz sıcağında laf
olsun diye örtülen pikenin vücudunu kapatamadığı önceki koşulumdan daha
belirgindi.
Fenerimi yataktan çektim hızla, utanarak odanın kalan
kısmına; odanın geri alanında ilgimi çekecek gereçleri taradım bir hırsız
edasıyla; hangi eve girmesi gerektiğini bilen, ev sakinlerini yakından tanıyan
bir hırsız gibi hır..sız misali hırr...ıldamaya başladım sarıldıklarında uyku
içinde bile öpüp kokladıklarında birbirlerini ve ben fenerin sönük aydınlığında
makyaj masasını incelerken “öldür!” tekmiliyle ürperdim; tahmin etmediği ev
sahibiyle uyanık karşılaşan hırsızın benzeri davranışımla, bu odadaki tanıma en
uygun varlığımın hırsız olduğunu anladım.
Fakat annem benden katil olmamı bekliyordu. “Öldür!” tekrarlamaları
rahatsız edici tekerlemelere dönüşüyordu; kelimeleri telaffuz edemeyiş
beceriksiliğime başka yeteneksizlik eklenmesine müsamaha göstermeyip işe
koyuldum, yapabildiğimi kanıtlayabilme yolunda bütün odağımı annemi rahatsız
eden sinekleri yok edebilmeye harcamaya başladım, en azından bu gecelik; zira
hırsızlar her gece aynı eve girmezler.
İki elimin
birbirine temasından doğan sesler, odaya ilk girdiğimde kapının yarattığı
etkinin benzerine sebep oldu; “Ama bu koşullarda nasıl öldürebilirim” diyerek
veryansın ettim.
Kendi odamda yaptığım gibi tüm eşyaları taradım ancak odamda yaptığım gibi onları kondukları
yerde öldüremedim, zaten annemin vücuduna kendi vücuduma vurduğum gibi
vuramazdım, buna olanak yoktu; ancak olduğum yerde durarak onların annemin kanını
emmesine göz yumamazdım; üfledim uzaktan veya elimi kolumu salladım çaresizce,
buna rağmen amacıma ulaştım, beceriksizliğimi hatırlatan “öldür!” emirleri
azaldı azaldı ve neredeyse hiç duyulmadı; sinekler ne duvarlarda ne perdelerde
ne tavanda ne makyaj masasında duraklayabildi, kapalı yer aramak zorunda
kaldılar kendilerine dinlenebilmek için, sinek de olsa durup soluklanması
gerekiyordu, onların benim sahip olduğum gibi bir motivasyonu yoktu, sokup
içiyorlardı kanları, doyup kalkıyorlardı; ama bu gece olmazdı, bu gece bu
odanın hükümdarı onlar değildi, devreye ben girmiştim ve kanlarını dökmek üzere
ant içmiştim; kimin kanını, annemin mi, annemi emmediler odaya girdiğimden
beri; o halde kansız mı kalıp ölecekler bu gece avuçlarımın içinde?
Kaynağa yöneldim, babamın kapağı açık gardırobunun
kapağını sallayıp demir atan birkaç sivrisineği tekrar denizlere çıkardım,
boğulmak üzere oldukları denizlere...
Karanlıkta çok narin, oldukça naif tanımlanabilecek
hareketlerle ekledim bir avucumu diğerinin üzerine, odadaki tek gürültü babamın
kolunu kaşımasının eşliğinde elimde küçük bir bölümü annemin emirlerine
boyadım.
Vızıldama son buldu sadece bir tanesi için şimdilik, dolap
kapağının üstünde bir yenisini “bir-zamanlar-o-da-bir-vızıltıydı”ya çevirdim
başparmağımın ucunda.
Ancak eksilmek sinekleri korkutmuyordu, aksine daha çok
saldırganlaştırıyordu, vızıltı-lar artı-laryordı, vızıltı-lar
kelimelerleşiyordu, vızıltılar konuşularyordı, seslerleşiyordi,
cümlelerleşiyordu-du-du-durum kontrolümden çıkıyordu; sinekler-babanın-dolabının-içinden
hücum edi-laryordı her biri ayrı ayrı “kurtaramazsın anneni elimden” “kanı
emilecek annenin” “annen ben-biz-im”leşiyorlardı... vızıltılar,
vızıltılaşmaktan çıkı-laryordı, yeni sesler ürü-leryordu. Anne ben-im... Anne
be-nim..
Hayır! diye haykırdım, dolabın kapağını da açıp rastgele vurmaya başladım
seslerin geldği yere, vızıltılaşmaktan öteye geçmişlerdi bir kere.
Bir elimde, bir yerine beş-on darbede yere sereceğim
sinekler ölü-lerleşiyordu, dolabın derinliklerinde ceket-gömlek-pantolonların
gizlerinde ağlar-laşıyordu başka çok bacaklılar fırlıyorlardı, örümcekler
eziliyordu elimde, kocaman bacakları serçe parmağımın bir bölümünü kaplıyordu;
ben hala hunharca dolabın içine kapaklarına, her yerine sert sert vuruyordum
ellerimde ve ayaklarımı devreye sokarak. Kırkayaklar fırlıyordu dolabın
zemininden; yürüyüşleri, ayak devinimleri içimi gıdıklıyordu, her ayak
hayatımın bir bölümünü eziyormuş gibi irkiliyordum.
Banyoya kaçı-laryordu ayaklar, ayaklara sahip vü-larcut;
her ayak darbemde eksile eksile banyo kapısına ısrarla koşu-laryordu-ken, son
kertede ölüm darbesi geldi son adım attığım, ayağımın küçük-küçücük parmağının
ucundan; annemin “Ne yaptın sen!” çığlığına ellerim- ayaklarım kana bulalı
“Öldürdüm!” karşılığını verirken; uyandım.
O rüyayı her hatırlayışımda rahatlıyorum; her rahatlama
isteğinde onu hatırladığım için, zihnimde ilk belirmesi çocukluk döneminin
ortalarına denk düşmesine rağmen sanki şimdi uykudan kalkmış da uykumda bu
rüyayı görmüşüm gibi her detayını tüm canlılığıyla anımsayabiliyorum.
Rüya ile birlikte tüm sınırlamalar ortadan yok oluyor; ses
çıkarmama, parmak ucunda yürüme, kendini hırsız olarak görme, odanın içinde hassasiyetle
hareket etme, annenin genç bedeninin yatakta dönüşü, annenin makyaj masası,
annenin öldürme direktifleri, babanın kolunu kaşıması, babanın giysi dolabı,
babanın ebeveyn banyosuna giderken giydiği ayağıma o dönemde çok büyük gelen
terlik; terliğin ayağıma tam oturmayışı, terliğin ayağıma tam oturmayışından
dolayı zor yürümem, terliğin ayağıma oturmayışından dolayı zor yürümem
sebebiyle yere düşmem, terliğin ayağıma oturmayışından dolayı zor yürümem
sebebiyle yere düşmem, terliğin ayağıma oturmayışın sebebiyle yere düşmem
neticesinde annemin beni fark etmesi, annemin beni fark edişinin ardından
çığlık atması, annemin çığlığından dolayı poposu bana dönük babanın kıllı
popodan babaya dönüşmesi, kıllı popo babanın pikeyle anneyi gizleyip yastıkla
önünü zar zor örtmesi, kıllı popo babanın kıllı pipi babaya evrilmesi, kıllı
pipi babanın ,hadi ufaklık
yatağa”laması-nı yıllar yılı geçiyorum;
Anne yok oluyor,
Baba önce popo oluyor, popo yok oluyor, yarrağa dönüşüyor,
yarrak gibi konuşuyor, yarraklıktan terfi ediyor, baba yarrak kolum kadar
görünüyor çocukken; baba kolunu kaşıyor, baba sineğin ısırdığı kolunu yoluyor
kaşımaktan, babanın yolduğu kolu emen sineğin kanı dökülüyor parmaklarımdan,
ellerime babam bulaşıyor, babam ellerimde ses-larleşiyor, öl-tüdüryor bugün
bana.
Ölüm şaaak! diye tüm heybetiyle titretiyor duvarı, aynı el
hızlı hareketlerle çekiliyor geri, avucunda yok hiç kan izi, koluna gidiyor
hızlı hızlı, ileri geri sürtünüp aşındırıyor yarayı, sinek vızıldayıp
arşınlıyor kulağı, el yelpaze olup rüzgarlatıyor havayı, gözler tarıyor duvarı,
sinek kamufile kullanıyor taşları,
Sinek vızlıyor, kulak dikkat kesiliyor, ışıklar
açılıyor,eller kollar hamle yapıyor, beden giderek yoruluyor, tek sinek olunca
zor bulunuyor, sinek durduğu yerde alay ediyor, belki de kıs kıs gülüyor, sabır
artık taşıyor, nerede ulan bu sinek diye bağırıyor, anne çığlık atıyoor, anne
atıyor çığlık, çığlık atıyor anne, çığlık anne atıyor,
Dürtüyor-öl, tüyordür-öl, yortüdür-öl, öl öne geliyor,
sinek vızlamıyor artık ölrüyor sinek, ölreşince saklandığı yer belli ediyor
kendini, bedenin dönüyor sineğin olduğu yöne, sinek öldür der gibi kanatlarını
çırpıyor; kolum kaşınıyor, yara sahibini arıyor, kolum kanıyor kaşınmaktan,
sineğin göbişi kanımla dolu midesi bekliyor havayla temas etmeyi.
Parmaklarımı uzatıyorum, iki parmağımı sineğe bir sinek
kadar yaklaştırıyorum, kendi kanımı hissediyorum.
Sineği öldürüyorum, kanımı akıtıyor muyum parmaklarıma,
Kanımı akıtıyo...
...
Akıtı...
...
Akı..aa...