belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

28 Ekim 2014 Salı

ALBÜM 1. KISIM


ÜSTNOT: albüm hikayesi 2 kısma ayrılmıştır

“Zaman hızla akıp gidiyor”
“Bunun farkına daha yeni mi vardın?”
“Efendim?” efendim diyorum; demeye devam ediyorum kendi kendime. Aslında uzu zamandır düşünüyordum. Bakma, düşünmeye devam ediyorum. Nedense düşündüklerimi kimse dinlemiyoru. Ya ben derdimi anlatamıyorum ya da benim dertlerimle ilgilenmiyorlar. Hatta bazen....
gitmiş. Peki. Senin de bir gün bana işin düşer; o zaman konuşuruz.
Kiminle konuşuyorum ki? Bilmiyorum.
Ama benim de anlatmaya çalıştı...
“Biraz sessiz olur musun? Şurada bir eşy konuşuyoruz” dediler. Döndüm. Anladım, dedim; sinirlenmiştim. Ne yanşi insan kendi kendine konuşamaz mı?
“Biraz sessiz olabilir misin kardeşim?” dedi. rahatsız olduysan çık git birade, dedim ben de. Ne yani lattan mı alacaktım.
“Baksana, insanca bir şey söylüyoruz”
sen bana ne demek istiyorsun? Hayvan mıyım lan ben? Gittikçe sinirlendiğimin farkındayım. Fakat ne yapabilirim, elimde değil.
“Hop! Beyler ayıp oluyor, sessiz olun” dedi tanıdık bir ses.
Abi özür dilerim bir anlık dalgınlığıma geldi, diyerek özür diledim ve önüme döndüm.
Biraz sakinleşmek ruhuma iyi geldi. Kimi zaman kendimi yıpratıyor, ısrarla engel olamıyordum yine kendime. Ya kendimi tanıyamıyordum yeterince ya da farklı sorunla yaşıyordum. Bildiğim bir şey, belli aralıklarla bir uyarıya ihtiyaç duyuyorum, ondan sonra kendime gelebiliyor ve düşünmek için zaman yaratabiliyordum. Düşünmeyi, düşünerek düşleştiriyorum. Çoğu zaman ne düşündüğüm üzerine  fikir yürütemiyorum. Çünkü düşündüklerim bir zaruret miydi, önce bunu öğrenmem gerekiyordu.
“Ne yapıyorsun?”
cevap vermedim.
“Hey! sana dedim.”
Önümdeki kitabı kaldırıp,
“Yahu Allah aşkına işin gücün mü yok?”
yani bekliyorum işte, oradan haber bekliyorum Allah’ın izniyle, kısmetse olur yani bu iş.
Önümdeki çaya meylediyorum. Ufak cam bardakta kalan ve soğumasına kısa bir süre kalan çay taneli bardaktan,  içebildiğim kadar sıvı kısmını tükettim. Bir bardak daha söylemek geliyor içimden; fakat yeteri kadar param olmadığı geliyor aklıma. (Bu gelmeler de olumsuzluğa denk geliyor genellikle) kalkayım artık, diyorum.
“Yahu nereye gidiyorsun otursana.”
İşim olmadığı halde, işlerim var yalanını uydurdum. Onlar da pek kalmama istekli olmadıkları için bu yalanmı bozuntuya vermeden kabul ettiler gidişimi. İyi bakalım kolay gelsi işlerinde, diyerek.
İyi abi ben şu çayımın parasını bırakayım, diyerek ayaklandım. Kalkarken elim cebimde, çayın parasını hesaplayarak bozuk para çıkartmaya çalışıyordum.
“Yok kardeşim saçmalama, bizden olsun” dedi.
yok, dedim ben de ; ısrar ederek. Olur mu öyle şey.
Çay parasını bıraktım ve kalktım masadan.
Ne diye hayatımda böyle bir anı varsa. Hadi anıyı bırak, bir daha görüşmediğim insanlarla neden kalıcı somut bir dedilim var. At gitsin.
“Ah!” kolum acıdı.
Yok yahu, bildiğin kendi kolum acıdı.
“Abi ne bileyim, dikkat etmedim işte.”
Ulan futbol ayakkabısıyla sokakta oynanır mı? Dedim ben de.
“İşte bizim zamanımızda öyleydi.”
Futbolcu mu olacaksın sen?
“abi, inşallah”
ne iş, acıyor mu peki?
“Arada bir sızlıyor işte.”
Ne kadar oldu kırılalı?

Hiç yorum yok: