(ÜSTNOT:HİKAYE İNTERNET ORTAMINDA DAHA RAHAT TAKİP EDİLEBİLMESİ İÇİN 3 BÖLÜME AYRILMIŞTIR. HİKAYEYİ SADECE BU BÖLÜMDEN İBARET GÖRMEYİNİZ. KEYİFLİ OKUMALAR.)
Bitmesine ramak kalmış mürekkep kutusuyla dolu kaleme bakıyorum:
Bitmek üzere kartuşunun mürekkebi,
Mürekkebi içindeki kartuşun, bitmek üzere.
Bugün için iki saattir bakıyorum önümdeki kaleme. Her gün
başında oturduğum, her gün aynı kitapları aynı defterleri koyup kaldırdığım
masamın üzerinde iki aydır bekleyen, mürekkebi bitmesine ramak kalmış kaleme,
belki de iki aydan fazladır bakmayı sürdürüyorum.
Bugün artık mürekkep alayım kaleme.(bugün mü, kaçıncı defa
bugün?)
İki aydan fazla ay ve artı birkaç saatinci gün bugün. Bugün
artık kartuş alayım da kullanayım mürekkebi tükenmiş olan kalemi. (Bugün....)
Bugünün kaçıncı gün olduğunu biliyorum.(Kaçıncı...) kaç gün
geçtiğini bilmiyorum. Ama uzun zaman geçtiğini biliyorum; o kalemi son kez
masanın o köşesine koyduğum zamandan. Her gün kaldırıp indirdiğim kitaplar,
defterler yüzünden toz kaplamış masamın üzerini, belki yabancı biri gelse(Kim?),bir
arkadaş, anne,baba,abla,abi,dayı,amca,hala,yenge vesaire, komşu teyze gelip
görse masamın üzerini, temiz zannedecek belki; belli aralıklarla odamı
toparladığımı, elime toz bezini alıp sildiğimi zannedecek masamı belki, veya
kimse gelip görmeyecek beni belki; belkigillerin himayesinden kurtulmalıyım.
Bütün belkigillerden, belkigillerin olasılıklarından, belkigillerin
olumsuzluklarından bla bla derken bile belkigillerden kurtulamadığımın farkına
varıyorum. Kimse gelip görmeyecek nasılsa, kimse odamı incelemeyecek nasılsa,
kimse masamın temiz olduğunu düşünüp sırtımı sıvazlayıp “Aferin!” demeyecek
nasılsa ki; kurtulmam gerek artık nasılsalardan; ki gelip görse bile gelmeyecek
nasılsa(Hay Allah kahretsin!) gelip görse bile, sansa bile masamın temiz olduğunu;
iki aydan daha fazla günvesaat günden beri bekleyen kalemimin etrafında biriken
tozları görünce temizlik yapmadığım anlaşılacak, nasılsa!
Değişeyim diyorum, desem bile değişemiyorum. Söz vereyim diyorum
kendime, bugün dışarı çıkıp mürekkep alacağım diye; ama kendime karşı vereceğim
sözleri tutmayacağımı çok iyi biliyorum daha bugünden; dünden, önceki günden,
öncekinin evvelinden, evvelinin evvellisinden.. den...den gelen tecrübelerimle,
“Sözünü tutsana şerefsiz!” diyerek kendimi suçlamamak için hiç söz vermiyorum
artık kendime; sırf kendimi daha fazla üzmemek, verdiği sözü tutmuyor
görünmemek için.
Çünkü son zamanlarda herhangi bir söz vermese de, dolayısıyla
söz vermediği için tutmamış olmuyor da sözünü; çocukken nefesimi şu kadar
tutarsam yarın okullar tatil olacak söz mü, diyerek kendi kendime aldığım
sözden sonra, ilk denememde başarılı olmasam da “Bu olmaz, sayılmaz!” diyerek
tekrar tekrar giriştiğim, nefes tutma eylemlerinde sözünü ettiğim süre kadar
nefesimi tutunca, söz verdiği gibi(Kim?) sonraki gün tatil olmasını sağlayan
Tanrıdan sıyrılmış, ayrılmış olacaktım ben de; ama istemem ben ondan ayrılmak,
olmaz! Bu yüzden o da herhangi bir söz verip tutmadığı için, ben de söz
vermiyorum kendime, tutmayacağımı bildiğim için.
Zaten okulları da Vali tatil ediyormuş. Pis Vali!(Tanrının işine
karışıyor.)
Yani Tanrı başından itibaren ne söz veriyor ne de sözünü
tutuyormuş. Ben de önce kendime söz vermemekle başlayıp, en sonunda kimseye söz
vermez oldum. Kimseye söz vermediğim için, sözümü tutmama gibi bir durum
olmadığı için beni güvenilir olarak nitelendiriyorlar(kimler?) onlar; ne
bileyim, birileri işte, sen tanımazsın.
Zaten artık tanıdığın insanlar da tanımadığın biri oluverip
çıkıyorlar karşına. Sonra biz hep böyleydik gibi laflar ediyorlar; sonra sen de
kendini sorguluyorsun “Ulan ben mi yanlış hatırlıyorum” diye, derken hiç
değişmemiş haline alıştığını düşünürken o insanın, bambaşka biri olup çıkıyor;
sonra yine diyorsun “Ulan ben mi yanlış hatırlıyorum....”
“Ulan iki aydır mı bekletiyorum ben seni kalem! Söz bugün gidip
kartuş alıyorum sana!”
yapma yaa!
Ayakkabı rafının önünde dikiliyorum, bilmem kaçıncı defa hangi
ayakkabıyı seçsem diye düşünüyorum umarsızca, yine bilmem kaçıncı defa aynı
ayakkabıyı giyiyorum; madem onu seçeceğim ne diye kararsız kaldım, sorusunu
sormanın getirdiği alışkanlıkla. Belki o an ikisi de dua
ediyorsa(ayakkabıların) “Beni giy” diye, birinin duasını kabul ediyor diğerini
geri çeviriyorum ve sokağa atıyorum kendimi, bilmem kaçıncı defa sağ ayağımı
ayakkabıya tam geçiremeyince ezilen ökçesini topuğumdan kurtarmaya çalışıp,
aynı zamanda sol ayağımın üstünde sekerken ve “Ulan bir daha seni giyersem!”
derken.
Sokakta yürüyorum, sanki herkes beni inceliyor. Niye bana öyle
geliyor bilmiyorum ama sanki ben insanlara bakarken, bakmaya başladığım anda,
göz göze geldik gelecekken gözlerini ayırıyorlar üzerimden; sonra artık
sırtımla onları izleyebilecekken sadece, tekrar bana yöneltiyorlar bakışlarını.
Adımlarımı yavaşlatıp anormal bir durum var mı diye üzerime bakıyorum onlara
belli etmeden; çünkü kendimi inceleseydim onların görüşlerini önemsediğim
sanılabilirdi belki; onlar umurumda bile değildi; bu yüzden onlara, kendilerini
önemli hissetmesinler diye belli etmeden inceledim kendimi ve herhangi bir
anormallik göremedim. “Asıl siz anormalsiniz!” diye haykırdım, tabii içimden.
HİKAYENİN DEVAMI İÇİN:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder