belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

23 Şubat 2015 Pazartesi

TEKRARLAMALAR-1


(ÜSTNOT:HİKAYE İNTERNET ORTAMINDA DAHA RAHAT TAKİP EDİLEBİLMESİ İÇİN 3 BÖLÜME AYRILMIŞTIR. HİKAYEYİ SADECE BU BÖLÜMDEN İBARET GÖRMEYİNİZ. KEYİFLİ OKUMALAR.)


Bitmesine ramak kalmış mürekkep kutusuyla dolu kaleme bakıyorum:
Bitmek üzere kartuşunun mürekkebi,
Mürekkebi içindeki kartuşun, bitmek üzere.
Bugün için iki saattir bakıyorum önümdeki kaleme. Her gün başında oturduğum, her gün aynı kitapları aynı defterleri koyup kaldırdığım masamın üzerinde iki aydır bekleyen, mürekkebi bitmesine ramak kalmış kaleme, belki de iki aydan fazladır bakmayı sürdürüyorum.
Bugün artık mürekkep alayım kaleme.(bugün mü, kaçıncı defa bugün?)
İki aydan fazla ay ve artı birkaç saatinci gün bugün. Bugün artık kartuş alayım da kullanayım mürekkebi tükenmiş olan kalemi. (Bugün....)
Bugünün kaçıncı gün olduğunu biliyorum.(Kaçıncı...) kaç gün geçtiğini bilmiyorum. Ama uzun zaman geçtiğini biliyorum; o kalemi son kez masanın o köşesine koyduğum zamandan. Her gün kaldırıp indirdiğim kitaplar, defterler yüzünden toz kaplamış masamın üzerini, belki yabancı biri gelse(Kim?),bir arkadaş, anne,baba,abla,abi,dayı,amca,hala,yenge vesaire, komşu teyze gelip görse masamın üzerini, temiz zannedecek belki; belli aralıklarla odamı toparladığımı, elime toz bezini alıp sildiğimi zannedecek masamı belki, veya kimse gelip görmeyecek beni belki; belkigillerin himayesinden kurtulmalıyım. Bütün belkigillerden, belkigillerin olasılıklarından, belkigillerin olumsuzluklarından bla bla derken bile belkigillerden kurtulamadığımın farkına varıyorum. Kimse gelip görmeyecek nasılsa, kimse odamı incelemeyecek nasılsa, kimse masamın temiz olduğunu düşünüp sırtımı sıvazlayıp “Aferin!” demeyecek nasılsa ki; kurtulmam gerek artık nasılsalardan; ki gelip görse bile gelmeyecek nasılsa(Hay Allah kahretsin!) gelip görse bile, sansa bile masamın temiz olduğunu; iki aydan daha fazla günvesaat günden beri bekleyen kalemimin etrafında biriken tozları görünce temizlik yapmadığım anlaşılacak, nasılsa!
Değişeyim diyorum, desem bile değişemiyorum. Söz vereyim diyorum kendime, bugün dışarı çıkıp mürekkep alacağım diye; ama kendime karşı vereceğim sözleri tutmayacağımı çok iyi biliyorum daha bugünden; dünden, önceki günden, öncekinin evvelinden, evvelinin evvellisinden.. den...den gelen tecrübelerimle, “Sözünü tutsana şerefsiz!” diyerek kendimi suçlamamak için hiç söz vermiyorum artık kendime; sırf kendimi daha fazla üzmemek, verdiği sözü tutmuyor görünmemek için.
Çünkü son zamanlarda herhangi bir söz vermese de, dolayısıyla söz vermediği için tutmamış olmuyor da sözünü; çocukken nefesimi şu kadar tutarsam yarın okullar tatil olacak söz mü, diyerek kendi kendime aldığım sözden sonra, ilk denememde başarılı olmasam da “Bu olmaz, sayılmaz!” diyerek tekrar tekrar giriştiğim, nefes tutma eylemlerinde sözünü ettiğim süre kadar nefesimi tutunca, söz verdiği gibi(Kim?) sonraki gün tatil olmasını sağlayan Tanrıdan sıyrılmış, ayrılmış olacaktım ben de; ama istemem ben ondan ayrılmak, olmaz! Bu yüzden o da herhangi bir söz verip tutmadığı için, ben de söz vermiyorum kendime, tutmayacağımı bildiğim için.
Zaten okulları da Vali tatil ediyormuş. Pis Vali!(Tanrının işine karışıyor.)
Yani Tanrı başından itibaren ne söz veriyor ne de sözünü tutuyormuş. Ben de önce kendime söz vermemekle başlayıp, en sonunda kimseye söz vermez oldum. Kimseye söz vermediğim için, sözümü tutmama gibi bir durum olmadığı için beni güvenilir olarak nitelendiriyorlar(kimler?) onlar; ne bileyim, birileri işte, sen tanımazsın.
Zaten artık tanıdığın insanlar da tanımadığın biri oluverip çıkıyorlar karşına. Sonra biz hep böyleydik gibi laflar ediyorlar; sonra sen de kendini sorguluyorsun “Ulan ben mi yanlış hatırlıyorum” diye, derken hiç değişmemiş haline alıştığını düşünürken o insanın, bambaşka biri olup çıkıyor; sonra yine diyorsun “Ulan ben mi yanlış hatırlıyorum....”
“Ulan iki aydır mı bekletiyorum ben seni kalem! Söz bugün gidip kartuş alıyorum sana!”
yapma yaa!
Ayakkabı rafının önünde dikiliyorum, bilmem kaçıncı defa hangi ayakkabıyı seçsem diye düşünüyorum umarsızca, yine bilmem kaçıncı defa aynı ayakkabıyı giyiyorum; madem onu seçeceğim ne diye kararsız kaldım, sorusunu sormanın getirdiği alışkanlıkla. Belki o an ikisi de dua ediyorsa(ayakkabıların) “Beni giy” diye, birinin duasını kabul ediyor diğerini geri çeviriyorum ve sokağa atıyorum kendimi, bilmem kaçıncı defa sağ ayağımı ayakkabıya tam geçiremeyince ezilen ökçesini topuğumdan kurtarmaya çalışıp, aynı zamanda sol ayağımın üstünde sekerken ve “Ulan bir daha seni giyersem!” derken.
Sokakta yürüyorum, sanki herkes beni inceliyor. Niye bana öyle geliyor bilmiyorum ama sanki ben insanlara bakarken, bakmaya başladığım anda, göz göze geldik gelecekken gözlerini ayırıyorlar üzerimden; sonra artık sırtımla onları izleyebilecekken sadece, tekrar bana yöneltiyorlar bakışlarını. Adımlarımı yavaşlatıp anormal bir durum var mı diye üzerime bakıyorum onlara belli etmeden; çünkü kendimi inceleseydim onların görüşlerini önemsediğim sanılabilirdi belki; onlar umurumda bile değildi; bu yüzden onlara, kendilerini önemli hissetmesinler diye belli etmeden inceledim kendimi ve herhangi bir anormallik göremedim. “Asıl siz anormalsiniz!” diye haykırdım, tabii içimden.

HİKAYENİN DEVAMI İÇİN:

Hiç yorum yok: